“Güneşin altında yapılan bütün işleri gördüm; hepsi boştur, rüzgârı kovalamaya kalkışmaktır!”
— Eski Ahit: Vaiz: 1: 14*
Eski Ahit’in Vaiz Kitabı, Tanrı’nın radikal sessizliği ve ukalalık eden geleneksel yasacı dindarların sığlığı karşısında Eyüp’le başlayan yüzleşmeyi, anlam sorununu gündeme getirerek sürdürür. Shakespeare’den Hemingway’e, Tolstoy’dan T.S. Eliot’a birçok seçkin yazarı etkileyen Vaiz, varoluşsal gerilimlerle dolu bir kitaptır. Yüzleşme, doğrudan hayatlarımıza dokunur. Eyüp gibi Vaiz de geleneksel yasacı yüzeyselliği kabul etmez; sonunda çıkış yolunu gösterir, ancak bunu ezbere değil, sorgulayarak yapar. Kitap, varoluşta anlam bulmakta zorlandığımız, birçok insanın anlam aramayı bıraktığı, her gün hayatın amaçsız anlamsız ilan edildiği çağımız için önemli dersler içerir.
İbranice “Qohelet”, “qahal” (meclis, toplantı, cemaat) ile bağlantılı bir kelimedir, toplayıcı, bir araya getirici/bir şeyi bir araya getiren anlamına gelir – kelimelerin, cümlelerin ya da sözlerin toplayıcısı, kelimeleri, cümleleri ya da sözleri bir araya getiren, bunları halka sunan, halkı mecliste toplayan, toplulukta konuşan/bir mecliste konuşmacı, vaiz. Yazar, kendini Süleyman’la özdeşleştirir. Kitap, “Yeruşalim’de krallık yapan Davut oğlu Vaiz’in sözleri” olarak sunulur.[1] Böylece, Süleyman’ın “bilge, görkemli, güçlü ve mutlu kral” konseptinin nasıl boş olduğu ironik bir biçimde gösterilir.[2]
Vaiz, dünya hayatının boş olduğunu vurgular. Açılış, ana temayı belirler: Her şey bomboş![3] İbranice “hevel/hebel” (buhar/duman veya nefes/soluk), dünya hayatının geçici doğası hakkında güçlü bir imgedir; dünya hayatının değersizliğini/boşluğunu tanımlar. Vaiz için güneşin altındaki her şey buhardır, bir nefestir; uçucu, gelip geçici, son bulucu/fani. Her şey buhar/her şey bir nefes, her şey bomboş! Eyüp gibi Vaiz de dünyaya çıplak geldiğimize, çıplak gideceğimize, ölürken yanımızda hiçbir şey götürmeyeceğimize dikkat çeker.[4] İnsan, güneşin altında çektiği onca zahmetten ne kazanır? Basitçe hiçbir şey![5] Olacak olan aynıdır, güneşin altında yeni bir şey yok![6] Bu, bir bakıma “iyi haber yok” mesajıdır. Bu dünyada her gün aynı şeyler olmakta, aynı şeyler talep edilmekte, aynı işler yapılmakta, hayatın asıl tonu değişmemektedir.
Yazar, insan faaliyetlerini sıralar, yeri geldikçe bunları tekrar ele alır; aslında insanların başvurdukları tüm yolları dener ve pek çok çelişki görür. Kısaca, 1) Bilgi ve bilgelik nihai mutluluk getirmez, aksine, keder doğurur, bilgi arttıkça acı da artar, 2) Zevklerin nihai gerçeklik bakımından hiçbir değeri yoktur, 3) Çalışmaktan nihai sonuç alınamaz, çünkü insan, her şeyi kendisinden sonra gelecek olana bırakmak zorundadır, kazandığı, biriktirdiği, ürettiği her şey sonunda bir başkasına geçecektir, 4) Siyasi başarı/yükseliş boştur, gün gelir insanın insana egemenliği kendine zarar verir, 5) Zenginlik aldatıcıdır, doyumsuzluk ve kaygı yaratır, kolayca yitirilebilir veya tadı çıkarılamayabilir.[7] Ve Vaiz, insanın varoluş koşulunu ortaya koyar: Herkesin başına aynı şeyler gelir, iyinin de kötünün de.[8]
Kitap, kadim, ancak daima güncel bir soruyu, “Hayatın anlamı nedir?” sorusunu gündeme getirir. Amaç nedir? Varoluşumuza anlam kazandıracak bir şey var mı? Ne yapıyoruz? Kim veya ne için çalışıyoruz? Nereye gidiyoruz? Hangi bilgelik? Kim biliyor? Vaiz, sınırlarının farkındadır, güneşin altındaki fani hayatla radikal bir biçimde yüzleşirken, varoluşu yalnızca insani bakış açısıyla anlamaya çalışmanın yetersizliğini tasvir eder. Sınırlı ve eksik insan “bilgeliği” ne kadar çabalasa da tam bir cevap bulamaz.[9] Dolayısıyla, insan, Tanrı’nın işlerinin, güneşin altında olup bitenlerin radikal anlaşılmazlığını kabullenmelidir; nihai anlam, sınırlı/sonlu insani iş ya da çabalarda bulunamaz.
Modern yorumcular, Vaiz’i, genellikle “karamsar bir şüpheci” olarak sunarlar. Ancak Vaiz, varoluşun doğasını veya şeylerin anlamını Batılı tarzda bir şüphecilikle ele almaz. O, dünyevi yanılsamaları yıkan, ölümün her an önümüzde durduğunu hatırlatan[10] inançlı bir bilgedir; dolaylı bir biçimde ruhani/içsel derinliğe işaret eder, gelip geçici dünyevi zevk, ihtişam, güç ve zafer planlarının yerine alçakgönüllülüğü koyar.
Vaiz, sonunda ilahi bilgelikle insan hayatını yerine oturtan çıkış yolunu gösterir. Hayat boş ise –ki, öyledir, üç günlük dünya ya da yalan dünya- Tanrı’nın buyruklarını tutmamız gerektiğini söyler. Bu dünyada basitçe Tanrı’nın buyruklarını tutmaktan daha iyi bir şey bulamayız/yapamayız, çünkü insan/insanın görevi budur![11] Böylece, Vaiz, varoluşun bize sunduğu her şeyi Tanrı’nın şemsiyesi altına getirerek anlamlandırır ve sorunu aşar; anlam olmadan insan(lık) mümkün olamaz. İlahi bilgelik, daima şunu vurgular: Tek gerçek varış noktası bu dünyanın ötesindedir.
Atilla Fikri Ergun – kolaydenemeler.substack.com
---
Dipnotlar:
* Kutsal Kitap: Eski ve Yeni Antlaşma (Tevrat, Zebur, İncil), Eski Antlaşma 2001, 2009, Kitab-ı Mukaddes Şirketi; Yeni Antlaşma 1987, 1994, 2001, 2009 Yeni Yaşam Yayınları (incil.info)
[1] Eski Ahit: Vaiz: 1: 1
[2] Eski Ahit: Vaiz: 2: 1-26 [2. Bâb’ın tamamı]
[3] Eski Ahit: Vaiz: 1: 2
[4] Eski Ahit: Eyüp: 1: 21, Vaiz: 5: 15
[5] Eski Ahit: Vaiz: 1: 3, 1: 4-11, 2: 11
[6] Eski Ahit: Vaiz: 1: 9
[7] Eski Ahit: Vaiz: 1: 12-18, 2: 1-11, 2: 18, 4: 13-16, 8: 9, 5: 10-17, 6: 1-2
[8] Eski Ahit: Vaiz: 9: 2
[9] Eski Ahit: Vaiz: 3: 10-11, 8: 16-17
[10] Eski Ahit: Vaiz: 7: 2
[11] Eski Ahit: Vaiz: 12: 13-14