Günümüzde Cicero – Cicero’nun Doğal Hukuk Teorisi (I-II)
Çağımızın egemen ideolojisinin ve “makbul insan” modelinin Cicero tarafından onaylanmayacağı açıktır.
Aşağıda iki deneme bulunmaktadır, I. 653, II. 695 kelimedir.
Günümüzde Cicero-I
Modern öncesi tüm büyük gelenekler, iyiyi ve doğruyu bilen, arzularını kontrol etmeye istekli insanlar olmadıkça yasaların ve kurumların hiçbir işe yaramayacağı konusunda genel olarak hemfikirdir; insanın, kendisini ve âlemdeki yerini bilmesi gerekir. Modern öncesi Doğu’nun ve Batı’nın büyük filozofları, bu konu üzerinde uzun uzadıya durdular. Ancak çağımızın insanı, Antik paganların sahip oldukları ahlak anlayışının dahi gerisine düştü; her türlü yozlaşmanın kutlandığı günümüz dünyasında ahlaki çürüme ya da sapkınlık, varlıklı üst sınıflarla sınırlı değil, bütüne nüfuz ediyor. Antik paganlar, doğal yasa/doğal hukuk konusunda kabaca da olsa önemli bir anlayışa sahiplerdi. Romalı devlet adamı ve filozof Cicero (öl. İ.Ö. 43), bu anlayışa belli bir ölçüde olgunluk kazandırarak, doğal hukuk geleneğine büyük katkıda bulundu. Erken Kilise, Cicero’yu erdemli bir pagan olarak görmüş, Orta Çağ Hristiyan filozofları ondan çokça alıntı yapmış ve Batılı düşünürler ondan etkilenmişlerdir.
Aralarında hem önemli farklılıklar hem de birçok yönden benzerlik olmakla birlikte, Aquinas’ın doğal hukuk teorisi daha gelişmiş/daha kapsamlı ve ayrıntılıdır; Aquinas’ın mükemmelleştirdiği teoriyle –daha geniş çerçevede üzerinde detaylı olarak çalışılan Thomist doğal hukuk teorisiyle- karşılaştırıldığında, Cicero’nun teorisi, deyim yerindeyse, emekleme aşamasındadır ve daha az ayrıntılıdır. Bazı spesifik konularda Cicero’ya katılmamın mümkün olmadığını da ayrıca belirtmeliyim. Ancak geliştirmiş olduğu teori, klasik felsefi geleneğin sağlam analizlerinin bir kenara atıldığı, rölativizmin ve sığ bireyciliğin tiranlığı olarak nitelendirilebilecek, ahlakı temelden tehdit eden ve sosyal düzeni tam olarak düzensizliğe dönüştürme tehlikesi taşıyan tuhaf bir anlayışın yaygın hale geldiği günümüz dünyasında ilkesel açıdan oldukça önemli ve Cicero’nun çağımıza söyleyeceği çok şey var. Dolayısıyla, onun doğal yasa/doğal hukuk teorisi üzerinde kısaca da olsa durmak yararlı olacaktır.
Cicero’nun yaklaşımı, bir yandan rölativizmi ve egemen bireyin tiranlığını desteklerken, diğer yandan “sosyal düzen” için bireylerin ahlaki formasyonlarını değil, yasaları ve kurumları önceleyen, yasal düzenlemelere, dava ve cezai müeyyide tehdidine dayalı modern yaklaşımın tam tersidir. Cicero, Platon’un Yasalar’ını örnek aldığı Yasalar Üzerine (De Legibus) adlı eserinde basit bir soru sorar: Yalnızca tanıklardan ve yargıçlardan korkan bir insan karanlıkta nasıl davranacak, mesela, ıssız bir yerde, soyabileceği zayıf ve yalnız biriyle karşılaştığında ne yapacaktır?[1] Örnekleri çoğaltabiliriz. Romalı filozof, başkasının iyiliği için hiçbir şey yapmayan, her şeyi kendi çıkarına göre değerlendiren kişinin, adamı öldürüp parasını çalmayı reddetse dahi bunu asla doğası gereği yanlış olduğunu düşündüğü için değil, yaptığı şeyin ortaya çıkmasından ve bu nedenle başına bela olmasından korktuğu için reddedeceğini söyler.[2] Kaldı ki, bir toplumun kurumları ya da yasaları tarafından onaylanan her şeyi adil kabul etmek için makul bir nedenimiz yoktur. Cicero, tiranların yasalarını örnek gösterir ve sorar: Atina’daki meşhur Otuz Tiran yasalar dayatmak istese ya da Atinalılar tiranca yasalardan memnun olsa, bu yasaları adil olarak mı adlandırmak gerekir?[3] Dahası, adil olmayan bir yasaya “yasa” demeli miyiz? Augustinus’a kulak verecek olursak, hayır.[4] Aynı şekilde, Aquinas –Augustinus’a atıfta bulunarak ve ihtiyatlı bir biçimde- bu tür yasaların vicdanı bağlamayacağını savunur.[5]
Şimdi, başka bir açıdan ve daha genel olarak şu sorulabilir: Yasal olan her şey ahlaken iyi midir? Ya da örneğin, zina, faizcilik veya kumar gibi ahlaken kötü olan şeylerin önünde yasal bir engel yoksa ne olacak? Aynı şekilde, Cicero’nun sorduğu sorunun kapsamını da genişletebiliriz: Kendi nefsimizle baş başa kaldığımızda ne yapacağız, nasıl davranacağız? Dolayısıyla, daha yüksek bir standarda ihtiyacımızın olduğu açıktır; bu ahlaki standart, yasalar üzerinde önceliklidir ve doğal yasa ya da doğal hukuk olarak adlandırılır, insan doğasından çıkarılır ve Cicero da buradan başlar: Hukukun doğasını insan doğasında aramak gerekir.[6] Yasa, yapılması gereken şeyleri emreden ve aksini yasaklayan, doğada kök salmış en yüksek akıl olarak tanımlanır; aynı akıl, insan zihninde güvence altına alındığında ve yerleştiğinde, bu yasadır.[7] Dolayısıyla, adaletin başlangıcı yasada aranmalıdır; yasa, doğanın gücü, sağduyulu insanın zihni ve aklıdır, adaleti ve adaletsizliği ayırt eder. Cicero, adaletin doğasını ortaya koyarken, yeryüzünde herhangi bir yasa yazılmadan ya da herhangi bir devlet kurulmadan çok daha önce var olan o en yüksek/en yüce yasayı başlangıç noktası olarak alır.[8] Gerçek yasa, doğru akıldır ve –Cicero’nun, Platon’un Devlet’ini örnek aldığı Devlet Üzerine (De Re Publica) adlı eserinde belirttiği gibi- sabit/değişmez, ebedi ve evrenseldir.[9]
İkinci bölümde, Cicero’nun doğal hukuk teorisinde önemli yer tutan tanrı-insan ilişkisi, erdem ve haz/zevk konusunda ne söylediğine bakacağız.
Atilla Fikri Ergun – kolaydenemeler.substack.com
---
Dipnotlar:
[1] Marcus Tullius Cicero, De Legibus (Yasalar Üzerine), 1. Kitap [41], Cicero: On the Commonwealth and On the Laws (Cicero: Cumhuriyet ve Yasalar Üzerine), Ed. James E. G. Zetzel, Cambridge University Press, 1999, s. 120
[2] Marcus Tullius Cicero, a.g.e.,1. Kitap [41], s. 120
[3] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [42], s. 120
[4] Aziz Augustinus, İradenin Özgür Seçimi Üzerine, Kitap I, 1.5.11.33, On the Free Choice of the Will, On Grace and Free Choice, and Other Writings (İradenin Özgür Seçimi Üzerine, Lütuf Özgür Seçim Üzerine ve Diğer Yazılar), Ed. and transl. Peter King (University of Toronto), Cambridge University Press, 2010, s. 10
[5] Aziz Thomas Aquinas, Summa Theologiae, I-II, 96, 4 [Aziz Thomas Aquinas’ın Summa Theologiae’si, İkinci ve Gözden Geçirilmiş Baskı, 1920, İngiliz Dominiken Eyaleti Pederleri tarafından kelimesi kelimesine tercüme edilmiştir], New Advent (newadvent.org) – Son görüntüleme: 28 Kasım 2023
[6] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [17], s. 111
[7] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [18], s. 111
[8] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [19], s. 111-112
[9] Marcus Tullius Cicero, De Re Publica (Devlet Üzerine), 3. Kitap [33], Cicero: On the Commonwealth and On the Laws (Cicero: Cumhuriyet ve Yasalar Üzerine), Ed. James E. G. Zetzel, Cambridge University Press, 1999, s. 71
Günümüzde Cicero-II
Cicero, insan ile tanrı arasındaki ilişkiden söz ederken –ki, onun bir pagan olduğu unutulmamalıdır- Yaratılış Kitabı’nın, insanın Tanrı’nın suretinde yaratıldığına ilişkin beyanıyla [Yar. 1: 26-27] örtüşür: İnsanları meydana getiren diğer her şey fani, kırılgan ve yok olmaya mahkûm olsa da ruh içimize tanrı tarafından yerleştirilmiştir, dolayısıyla, gerçekte “tanrılarla” aramızda ortak bir soy ya da köken olarak adlandırılabilecek bir aile ilişkisi vardır ve bu nedenle, pek çok tür arasında insan dışında tanrı hakkında fikir sahibi olan hiçbir canlı yoktur ve insanlar arasında, ne tür bir tanrıyı tanıması gerektiğini bilmese de bir tanrıyı tanıması gerektiğini bilmeyen uygar ya da vahşi hiçbir soy yoktur.[1] İnsan, tanrıyı, kendisinin kökeni olarak kabul ettikçe ve hatırladıkça tanır; insan ve tanrı arasında bir benzerlik vardır ve bundan daha kesin bir ilişki olamaz.[2] Akıl ve muhakeme gücüyle donatılmış olan insan dediğimiz canlı, “en yüce tanrı” tarafından üstün bir statüde yaratılmıştır; akıldan daha iyi hiçbir şey olmadığına ve o, hem insanda hem de tanrıda bulunduğuna göre, akıl, insan ile tanrı arasındaki ilk bağı ya da birlikteliği oluşturur ve aklı paylaşanlar, aynı zamanda doğru aklı da paylaşırlar ve bu da yasadır.[3]
İnsanın kendini bilmesi/tanıması, önce ilahi bir yanı olduğunun farkına varmasıyla ilgilidir ve bunun farkına varan kişi, kendi içindeki aklın ilahi olanın bir tür kutsanmış imajı olduğunu düşünecektir. Kendini inceleyip tam bir sınama yaptığında, doğa tarafından nasıl donatılarak hayata nasıl geldiğini ve bilgeliği almak ve ona sahip olmak için hangi araçlara sahip olduğunu anlayacaktır, çünkü başlangıçta zihninde her şeyin ilk kabataslak kavramları oluşmuştur ve bilgeliğin rehberliğinde bunlara ışık tutulduğunda, iyi bir insan olduğunu fark eder ve bu nedenle kutsanacağını anlar.[4]
Şimdi, dikkat edilmesi gereken en önemli nokta –modernler not alabilirler- erdem ve ahlaksızlık olarak sınıflandırılan tutum ve davranışların bir fikir meselesi olmadığıdır. Yani, erdem ve ahlaksızlık görüşle belirlenmez, şuna göre buna göre değildir, doğaya göredir/doğası gereğidir; iyi-kötü, doğru-yanlış, mantıklı-mantıksız, erdem-ahlaksızlık doğaya göre belirlenir ve yasa, rasyonel bir varlık olan insanın doğasında bulunur. Cicero –tam da günümüz dünyasında olduğu gibi- bunların doğada/doğayla sabit olmayan bir fikir meselesi olduğunu düşünmenin delilik işareti olduğunu söyler.[5] Yasa ahlakidir ve doğanın bir amacı vardır; var olan şeyler rastgele/tesadüfen var olmamış, kasten verilmiştir[6] ve bu da insan aklının ya da doğal hukukun bir sonu olduğu anlamına gelir, çünkü amaç veya kasıtlılık, tesadüfi durum ya da sonuçların tam tersidir. Kısaca, bu amaç, doğaya/doğa yasasına uygun yaşamak, erdemle donatılmış ölçülü bir yaşam sürmektir –ki, bizi gerçek mutluluğa ulaştıracak olan budur- ve bu, en yüksek iyidir.[7]
Peki, gerekli donanıma sahip olmamıza karşın, neden çoğunlukla doğaya uygun yaşamakta başarısız oluyoruz? Cicero, sorunun farkındadır. Yozlaşmış/çarpık alışkanlıklar ve yanlış fikirler zayıf zihinleri saptırır ve onları herhangi bir yöne doğru eğip büker. Eğer böyle olmasaydı, hiç kimse, herkesin birbirine benzeyeceğinden daha fazla kendisine benzemezdi. Dolayısıyla, insan için kabul edilen tanım ne olursa olsun, aynı tanım herkes için geçerli olmalıdır. Tür içinde farklılık yoktur, bizi hayvanlardan üstün kılan akıl hepimizde ortaktır; bilginin ayrıntılarında farklılık gösterse de öğrenme yetisi bakımından herkes aynıdır; aynı şeyler tüm insanlar tarafından duyular yoluyla kavranır ve –yukarıda sözü edilen- anlayışın temeli olan, başlangıçta zihinde yer eden şeyler de tüm insanlarda aynı şekilde yer eder; hiçbir milletten hiçbir insan yoktur ki, bir rehberin yardımıyla erdeme ulaşamasın.[8]
İnsan ırkı, donanım ve doğru davranışlarda olduğu kadar sapkınlıkta da benzerdir. İnsanın, rasyonel doğası gereği –ki, rasyonel doğamız, ahlak yasasını tanımlayan şeydir- arzu ve eylemlerini eşyanın doğasına göre düzenlemesi gerekir; düzensiz/bozuk arzu ve eylemlerin “doğal” olduğunu öne sürmek, aklın düzeninin bozulmasıyla ilgilidir. Bu noktada, Cicero’nun hazza/zevke ilişkin söylediklerine kulak vermemiz yerinde olacaktır, çünkü Romalı filozofun belirttiği gibi, herkes hazla tuzağa düşer; haz, kötü davranışlara sürüklese dahi doğal iyilikle benzerlik gösterir, değişken/gelip geçici tatlılığıyla keyif verir ve böylece, zihinsel bir hatayla iyi bir şey olarak benimsenir[9] ki, günümüz dünyasında da durum tam olarak budur. Cicero, zihnimize karşı, duyularımızın derinliklerinde gizlenen, iyiyi taklit eden ama tüm kötülüklerin anası olan haz tarafından tuzak kurulduğunu söyler; hazzın cazibesiyle yozlaşanlar, doğası gereği iyi olan şeyleri yeterince iyi kavrayamazlar, çünkü bu şeyler, hazzın tatlı hevesinden yoksundur.[10] Ve erdem, en açık şekilde hazzı aşağılamak ve reddetmekle tanınır[11]; zihin, erdemin bilgisi ve idraki sayesinde bedene itaat etmekten ve ona düşkünlükten uzaklaştıkça, hazzı bir utanç lekesi gibi bastırır…[12]
Roma’nın büyük devlet adamından gelen bu sözler, bugün daha da kıymetlidir; çağımızın egemen ideolojisinin ve “makbul insan” modelinin Cicero tarafından onaylanmayacağı açıktır.
Atilla Fikri Ergun – kolaydenemeler.substack.com
---
Dipnotlar:
[1] Marcus Tullius Cicero, De Legibus (Yasalar Üzerine), 1. Kitap [24], s. 114
[2] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [25], s. 114
[3] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [22-23], s. 113
[4] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [59], s. 126-127
[5] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [44-46], s. 121-122
[6] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [25-26], s. 114
[7] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [56], s. 125-126
[8] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [29-30], s. 115-116
[9] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [31], s. 116
[10] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [47], s. 122
[11] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [52], s. 123-124
[12] Marcus Tullius Cicero, a.g.e., 1. Kitap [60], s. 127