İsa – Yasa’nın Ruhu
Müjde –özellikle Dağdaki Vaaz’ın tamamı- din-dindarlık fikrinin radikal bir biçimde altüst edilmesidir.

İsa Mesih, bir İbrani’ydi, Tevrat’ın mitsvalarını (emirlerini) kusursuz bir şekilde yerine getiren bir tsaddik (sadık/adil/doğru kişi) olarak yaşadı. Eğer Musa’nın Yasası’nı açıkça çiğnemiş veya reddetmiş olsaydı, hiçbir Yahudi –tek bir kişi bile- O’nun vaat edilen Mesih olduğuna inanmazdı. İsa, Dağdaki Vaaz’ında, Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için değil, yerine getirmek/tamamlamak için geldiğini beyan eder [Matta: 5: 17]. Ancak yine de O, Yasa’yı çiğnemekle suçlandı. 17-20’nin Yeni Ahit’in bütünlüğü içinde geniş izahı, Yasa ve yasacılık konusunun müstakil olarak ele alınacağı ayrı bir yazı dizisinin konusu olabilir. İsa ile Musa arasındaki paralelliğe dikkat edilmelidir — Sina Dağı’ndaki Musa ile dağda vaaz veren İsa, Sina Vahyi ile Dağdaki Vaaz.
Şimdi, literalizm ya da Yasa’nın lafzına katı bağlılık, Yasa’nın ruhunu dışlar. İsa, açıkça –örneklendirme amacıyla bütünden alıntılar yaparak- her emrin literal anlamının ötesine geçer; Yasa’nın literal anlamından daha derine iner ve böylece, Kutsal Yazılar’ı lafzın ve şeklin dikenli tellerinin dışına çıkararak/lafzi ve tarihsel olarak kavrandığı ve sınırlandırıldığı pozitif biçimin ötesine taşıyarak, Yasa’nın ideal gerçekliğini ortaya koyar ve doğru kavrayışla Tanrı’nın iradesini keşfetmenin yolunu gösterir. İnsan davranışlarının temeli içselliktir ve önemli olan, Yasa’nın ruhudur; her emrin altında daha derin bir anlam yatar. İsa’nın yaptığı, tam olarak, Yasa’yı temel aldığı ideale yükseltmektir — özünü koruyarak, Yasa’nın ne olduğunu ve gerçekte ne yapılmasını istediğini açıklayarak, yerine getirmek.
Konunun geniş bir biçimde ele alınması gerekir, ancak burada, bazı örneklerin üzerinden kısaca geçeceğim. Örneğin, cinayet işlememek [Çıkış: 20: 13] tek başına yeterli değildir, altta daha derin bir anlam yatar; Yasa’yı daha derinden dinleyerek, kardeşimize karşı öfkelenmekten, onu aşağılamaktan, ona zarar verecek her türlü davranıştan kaçınmamız gerekir [Mat. 5: 21-22].
Zina yapmamak [Çık. 20: 14] tek başına yeterli değildir, Yasa’nın derinine inmek gerekir. Eylem dış dünyada, belli bir zaman ve mekânda gerçekleşir ve gerçekleştiğinde, suç işlenmiş olur, bu da ilgili hükmün uygulanmasını gerektirir. Ancak aslolan, insanın iç dünyasındaki eğilimdir; eylemin gerçekleştiği dış dünya/zaman ve mekân sınırlıdır, sınırlı zaman ve mekânda ancak sınırlı eylemler gerçekleştirilebilir, iç dünya ise sonsuzdur, dolayısıyla, insan, iç dünyasına odaklanmalı, iç dünyasını izlemeli, onu kontrol altına almalıdır — bir kadına şehvetle bakan, yüreğinde onunla zina etmiş olur [Mat. 5: 27-28].
Yalan yere yemin etmemek [Levililer: 19: 12] yeterli değildir, hiç yemin etmemek gerekir, sözümüz yeterli olmalıdır — ‘Evet’iniz evet, ‘hayır’ınız hayır olsun [Mat. 5: 33-37].
Yasa, misilleme hakkı tanır [Göze göz, dişe diş, Çık. 21: 23-25, Lev. 24: 20, Tesniye: 19: 21], misilleme caydırıcı –dolayısıyla koruyucu- ve haksızlığı giderici olmasının yanı sıra aslında bir kısıtlamadır, kişisel “vahşi misilleme” değildir, adaleti sağlamak yargıçların işidir, ancak bu, zamanla, en ufak bir yanlışı dahi affetmeyen kindarlığın misillemesine/hukuki yaptırımına dönüştürülmüştü. İsa, misillemenin yasallığını inkâr etmez, ancak açıkça –hukuki de olsa- intikamcı bir şekilde mücadele etmek yerine, katlanılabilecek her türlü kayıp ve zarara katlanmamızı söyler [Mat. 5: 38-41]. Bu noktada, Haham Yahudiliğinin, misillemeyi kelimesi kelimesine almadığını, kayıp ve zararlar için kapsamlı bir tazminat seti geliştirdiğini belirtmekte yarar var.
İsa, sadece katı literalizme değil, insan ürünü geleneklere öncelik verilmesine [Markos: 7: 8] yanı sıra Yasa’nın yanlış yorumlanmasına da karşı çıkar. “Komşunu kendin gibi seveceksin” Levililer: 19: 18’den gelirken, “düşmanından nefret edeceksin” aynı ayetten [Halkından birine kin beslemeyeceksin] ve diğer bazı ayetlerden hareketle yapılan genişletilmiş hatalı bir yorumdu ve neredeyse dini görev olarak telakki ediliyordu. İsa, bunu, Yasa’nın ruhuna uygun bir biçimde tersine çevirir — düşmanlarınızı sevin ve size zulmedenler için dua edin [Mat. 5: 43-48].
İsa, Yasa’nın tümünü ve peygamberlerin sözlerini özü oluşturan iki buyrukta özetler: 1) Tanrın Rabbi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin, 2) Komşunu kendin gibi seveceksin [Yasa’nın tümü ve peygamberlerin sözleri bu iki buyruğa dayanır, Mat. 22: 37-40]. Öğrencileri, Şabat günü yasak olanı yapmakla suçlandıklarında, İsa, insanın Şabat için değil, Şabat’ın insan için yaratıldığını söyler [Mark. 2: 23-28]. Ve belki de dört Müjde’de İsa’nın Yasa’nın lafzına aşırı bağlılık karşıtı tutumu, en çarpıcı şekilde, zina yapan kadın hikâyesinde tasvir edilmiştir [Yuhanna: 8: 1-11]. İsa, ölüm cezasının yasallığını inkâr etmez, ancak Yasa’yı radikal manevi-ahlaki bir temele oturtur: Bir insanı yargılamadan, mahkûm etmeden, hükmü infaz etmeden önce kendinize bakın — içinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın! İsa, günahsızdı ve hükmü infaz edebilirdi, ancak bunu yapmaz ve böylece, adalet, merhamete dönüşür.
Hulâsa, İsa, ruhu esas alarak, bizi lafzın ve şeklin ötesine geçirir ve böylece, ikiyüzlü “ahlakçılığın” ve “hukukçuluğun” elinden kurtarır; ruhani kavrayış, Tanrı’ya götüren yegâne yoldur. Ve aslında bütün bunlar, paradoksal olarak, anlaşılageldiği şekilde Yasa’dan ve yasacılıktan özgürleş(tir)medir ve tam da bu nedenle, İsa, Yasa’yı çiğnemekle suçlanmıştır. Müjde –özellikle Dağdaki Vaaz’ın tamamı- din-dindarlık fikrinin radikal bir biçimde altüst edilmesidir.
—Pavlus’la devam edecek—
Atilla Fikri Ergun – kolaydenemeler.substack.com