“İnsanı iyi yapan ve onun işini iyi yapan insani erdem, akla uygun olduğu ölçüde insanın doğasına uygundur: ahlaksızlık ise aklın düzenine aykırı olduğu ölçüde insanın doğasına aykırıdır.”
— Aziz Thomas Aquinas – Summa Theologiae*
Akıl, iyiyi-kötüyü, nasıl davranması gerektiğini; eşyanın tabiatı ve nihai nedenleri olduğunu, örneğin yalan söylememek, cinayet işlememek, çalmamak, zina yapmamak gibi doğa yasasına ait, son derece açık ahlaki gereklilikleri genel olarak bilebilir. Ancak anti-özcü, anti-teleolojik dünya görüşü ahlakı temelden baltalar, bu görüşü savunan “yeni ateizm” ahlakla asla bağdaşmaz. Profesör Feser’ın belirttiği gibi, böyle bir dünya görüşü, âlemden özleri, nihai nedenleri, dolayısıyla gerçekliğin nesnel bir özelliği olarak iyiyi anlamlandırma olasılığını ortadan kaldırır.[1] Ahlak, iyinin-kötünün ne olduğuyla ilgilidir. İnsanın veya herhangi bir şeyin özü veya doğası gereği yönel(til)diği bir amaç yoksa iyiyi-kötüyü tarif edebileceğimiz nesnel bir temel de yoktur. Kısacası, ateist bir âlemde nesnel ahlak imkânsızdır. Ateist Richard Dawkins’e göre, biz “DNA’yı üretme/yayma/çoğaltma makineleriyiz.”[2] Makinelerin ne ahlaki görevleri, ne de hakları olabilir.
Ahlaki gereklilikler, 1) Nesnel olarak temellendirilmeli, tarafsız olarak gerekçelendirilmelidir, 2) Arzularımızla/çıkarlarımızla çeliştiğini düşünebileceğimiz durumlarda da kaçınılmaz olmalıdır, 3) Yerine getirilmeleri için kesin nedenler olmalıdır, 4) İhlali ciddi sonuçlar doğurmalıdır. “Yeni ateizm” –yukarıda bahsedilen nedenlerle- hiçbirini sağlayamaz. Kişisel çıkarlarımızla çeliştiğini, başka türlü davranmanın yararımıza olacağını düşünebileceğimiz bir durumda, ahlaki gerekliliklere neden öncelik tanıyalım? Ahlaki düzenle ilgili üç tezin savunulabilir olduğunu, bunların teizmi natüralizme karşı desteklediğini öne süren Amerikalı filozof Charles Stephen Layman’ın (doğ. 1950) verdiği örneği düşünün.
“Bayan Poore yıllarca ezici bir yoksulluk içinde yaşadı. Açlıktan ölmüyor, sadece temel ihtiyaçları var. Çok çalışarak öne geçmek için uğraştı, ama çabalarından hiçbir şey çıkmadı. Büyük miktarda para çalma fırsatı doğdu. Bayan Poore parayı çalıp akıllıca yatırım yaparsa, yoksulluğunun onu mahrum bıraktığı, birçok arzu edilen şeyi elde edebilir: acı verici (ama ölümcül olmayan) bir tıbbi durumun tedavisi, dengeli beslenme, uygun konut, kışın yeterli ısı, sağlık sigortası, eğitim yoluyla yeni kariyer fırsatları vs. Üstelik parayı çalarsa yakalanma şansı çok düşük ve bunu biliyor. Ayrıca, paranın sahibi olan kişinin çok zengin olduğunun, hırsızlıktan çok fazla zarar görmeyeceğinin de farkında. Bayan Poore, rasyonel olarak, parayı çalmazsa, hayatının geri kalanını muhtemelen yoksulluk içinde yaşayacağına inanıyor. Kısacası, Bayan Poore, parayı çalmak ya da hayatının geri kalanını ezici yoksulluk içinde yaşamak arasında seçim yapmakla karşı karşıyadır.”[3]
“Yeni ateist” parayı çalmamak gerektiğini söylerse, bunu nesnel olarak temellendiremez. Çünkü ona göre insanın veya herhangi bir şeyin özü-doğası gereği yönel(til)diği bir amaç yoktur ve bu, onu iyiyi-kötüyü anlamlandırabileceği nesnel temelden yoksun bırakır. Ayrıca, yasanın çiğnenmesi ve failin yakalanmaması halinde, eylemin ciddi bir sonucu olmayacaktır.
Ahlaki gerekliliklerin nesnel gerçekliği iki şekilde açıklanabilir: 1) Tanrı, 2) Doğal yasa. Tanrı’ya başvurmaksızın nesnel ve rasyonel olarak belirlenebilen doğal yasayla ahlakı temellendirebiliriz, ancak doğal yasa, temel düzeydedir ve bazı durumlarda başarısızlığa uğrayabilir; tam kapsamlı en yüksek standarda Tanrı’yla ulaşılabilir.
İnsan, ilk ilkelerinde asla değişmeyen, genel ilkeler olarak doğruluk ve bilgi bakımından herkes için aynı olan doğal yasayı bilebilir, ancak her zaman buna uygun davranmaz. Aziz Thomas Aquinas’ın açıkladığı gibi, bazılarında akıl, tutku, kötü alışkanlık veya eğilim tarafından saptırılabilir, böylece doğal yasaya aykırı olan şeyler iyi sayılabilir.[4] Zorunlu olarak tüm ahlaki ilkeler doğa yasasına aittir, ancak hepsi aynı şekilde değildir. “Babana ve annene saygı göster”, “Öldürmeyeceksin, çalmayacaksın” gibi doğa yasasına ait, doğal aklın kendiliğinden ve bir anda yapılmasına/yapılmamasına karar verdiği bazı şeyler olduğu gibi, yine doğa yasasına ait, ancak daha dikkatli bir değerlendirmeden sonra bilge insanların zorunlu olduğunu düşündükleri bazı şeyler vardır, daha bilge olanların daha az bilge olanlara bunları öğretmeleri/aşılamaları gerekir. Bazı şeyler de vardır ki, akıl, bunları yargılamak için ilahi talimatlara/öğretiye ihtiyaç duyar.[5]
Tanrı, aklın kendi başına güvenilir bir yargıda bulunamayacağı bazı ahlaki ayrıntıları ifşa ederek, tüm eylemlerin ölçüldüğü en yüksek standardı sağlar. Ahlak, keyfi ilahi emirlere dayanmaz, ancak Tanrı’dan tamamen bağımsız da değildir. Çünkü ahlak yasasını insanın özüne-doğasına yazan O’dur. Tanrı’yla ilişkimizin kendine özgü gereklilikleri ve sonuçları vardır. İnsan, ahlak yasasını çiğnediğinde, kendini kasten Tanrı’dan ayırarak, ilahi yargının önüne atar, ruhunu kaybetmek gibi ciddi sonuçlarla karşılaşır.
Atilla Fikri Ergun – kolaydenemeler.substack.com
– Bu yazı, daha önce geniş olarak WorpdPress’te yayınlanmıştır; Kolay Denemeler için yeniden düzenlendi ve –başta Summa Theologiae’den yapılan alıntı hariç- 599 kelimeye indirildi.
---
Dipnotlar:
* Aziz Thomas Aquinas, Summa Theologiae, I-II, 71, 2, İkinci ve Gözden Geçirilmiş Baskı, 1920, New Advent (newadvent.org) – Son görüntüleme: 6 Ocak 2023
https://www.newadvent.org/summa/2071.htm
[1] Edward Feser, Does morality depend on God?, edwardfeser.blogspot.com – Son görüntüleme: 3 Ekim 2022
https://edwardfeser.blogspot.com/2011/07/does-morality-depend-on-god.html
[2] Richard Dawkins, The Ultraviolet Garden, Royal Institution Christmas Lectures, 7. Ders, 1992
[3] Charles Stephen Layman, God and the Moral Order, Faith and Philosophy: Journal of the Society of Christian Philosophers, Volume 19, Issue 3, Article 3, 7-1-2002
[4] Aziz Thomas Aquinas, Summa Theologiae, I-II, 94
https://www.newadvent.org/summa/2094.htm#article4
[5] Aziz Thomas Aquinas, Summa Theologiae, I-II, 100, 1