Tartışma – Tartışmada Etik
Tartışma, entelektüel alışveriştir ya da öyle olmalıdır ve doğru bir entelektüel tartışmadan hakikatin ışıkları yayılır, herkes pay sahibidir.

İnsani ilişkilerin ve iletişimin temelinde dinlemeyi bilmek yatar ve bu da karşılıklıdır; ilişki kurabilmek için konuşmak kadar dinlemeyi de bilmek gerekir; anlamak için dinlemek gereklidir ve bu bakımdan, her ilişki bir diyalogdur, biri konuşur, diğeri dinler (sırayla, karşılıklı). Aynı şekilde, her tartışma bir diyalogdur, sorular sorulur ve cevaplar verilir; tartışma, entelektüel alışveriştir ya da öyle olmalıdır ve doğru bir entelektüel tartışmadan hakikatin ışıkları yayılır, herkes pay sahibidir. Dolayısıyla –herhangi bir fikri körü körüne ya da bağnazca savunmak veya “zafer kazanmak” için değil- hakikati keşfetmeye yönelik ortak bir çabanın gereği olarak, dürüst, adil ve mantıklı tartışmaya daima ihtiyacımız vardır.
Usûlüne uygun felsefi tartışma, savunulan fikirlerin tutarlı olup olmadıklarını ortaya çıkarır, çünkü felsefi tartışma, doğası gereği, çürütme ve çürütülmeyi içerir, kişi doğru olmayan bir şey söylerse, çürütülmekten mutluluk duymalıdır, Sokrates gibi [Gorgias, 458a-b]. Çürütme bir “zafer” olmadığı gibi, çürütülme de bir “mağlubiyet” değildir, çünkü felsefi tartışmanın amacı “zafer kazanmak” değil, öne sürülen fikirlerin incelenmesi-araştırılması ve nihayetinde gerçeğin anlaşılmasıdır; taraflar birbirinden öğrenebilir ve dönüşebilirler, sahip olduğunuz ya da savunduğunuz fikirleri genişletebileceğiniz gibi, değiştirebilirsiniz de.
Daha önce belirttiğim gibi, günümüzde nitelikli tartışmalara nadiren rastlanır; tartışmadan ziyade sözlü kavga izliyoruz. Gorgias’ta Sokrates, bir tartışmanın, dinleyenleri/izleyenleri pişman edecek şekilde nasıl sözlü bir kavgaya dönüştüğünü anlatır; sözlü kavga kötü sözlerle sona erer [457d-e]. Günümüzde özellikle sosyal medyada “tartışma” adı altında tanık olduğumuz şey budur, ne usûl ne de tartışma etiği vardır; karşılıklı suçlama, öfke seli, kuralsız, düzensiz, kaba, yanıltıcı, bir sonuca varmayan, aydınlatıcı ya da açıklayıcı olmayan konuşma ya da yazışmalar — tam olarak enerji ve zaman kaybına neden olan ağız dalaşı.
Tartışmayı son sınırına kadar götürün, savunma biçimlerine bakın, tepkileri gözlemleyin, “aydın” ya da “entelektüel” olarak bildiğiniz insanların çoğunun aslında sıradan fanatikler olduklarını, “argümanları” tükendiğinde, hakarete uğramış hissine kapılarak tartışma masasını devirdiklerini, ciddi düşüncelere sahip insanlar olmaktan çok takım taraftarlarına ve amigolara benzediklerini göreceksiniz. Ancak daha da kötüsü, çoğu zaman bu “tartışmaların” sonunda ilişkiler bozulur, dostluklar sona erer, sona ermekle de kalmaz, tam bir düşmanlığa dönüşür, dolayısıyla, maksat hâsıl olmadığı gibi, büyük manevi zarar meydana gelir ve bu, daha yıkıcıdır.
İki noktaya dikkat çekerek bitiriyorum: Birincisi, gayriciddi, ele alınan meseleye kayıtsız kalan mantıksız bir yaklaşımla entelektüel veya felsefi tartışma olmaz. İkincisi, aptal, anlamadan tartışır; aptal, anlamaktan ziyade sadece kendi fikrini ifade etmekten hoşlanır [Özd. 18: 2], yani, zihni kapalı, ağzı sürekli açıktır. Bir önceki özdeyiş, kendini ayıran ya da kapatan kişinin kendi arzusunu aradığını, sağlam yargıya karşı çıktığını veya bilgeliğe karşı kavga ettiğini söyler [18: 1]. Dolayısıyla, gerçeği keşfetmeye istekli olmayan ya da gerçeğin anlaşılmasını önemsemeyen, zihinsel-ruhsal açıdan zayıf kimselerle herhangi bir konuda sağlıklı, nitelikli bir tartışma yürütülemez. “Ne söylersen söyle, beni asla ikna edemezsin!” Bu doğru olabilir, kişi şartlanmıştır, kendini kapatmıştır, duymak-dinlemek istemiyordur, işine gelmiyordur, keyfine uygun değildir vb., ancak bu, entelektüel veya felsefi olarak alakasızdır, dolayısıyla, boş yere yorulmaya gerek yoktur.
Atilla Fikri Ergun – kolaydenemeler.substack.com