İskenderiyeli Hristiyan Filozoflar (I-II – Klement ve Origen)
İskenderiye Okulu, Hristiyan tefsirinde ilk büyük ekoldür.

Aşağıda iki deneme (I-II) bulunmaktadır. Konu oldukça geniş ve görüşleri ele alınan filozoflar son derece önemli isimler, bu nedenle –kısa tutmak için elimden geleni yapsam da- her iki denemede de –özellikle ikincisinde- 600 kelime üst sınırını aşmak zorunda kaldım. I. 716, II. 980 kelimedir.
I–İskenderiyeli Klement
İskenderiye, Helenistik dünyanın en büyük kültür merkezlerinden biriydi ve Roma İmparatorluğu’nda Hristiyanlığın büyümesi ve Hristiyan teolojisinin gelişmesinde önemli bir role sahipti. İskenderiye Okulu, Hristiyan tefsirinde ilk büyük ekoldür ve İ.S. 2-3. yüzyılda iki büyük isim Hristiyan teolojisinin şekillenmesinde derinden etkili olmuştur: Klement (öl.† 215, Kapadokya) ve Origen (öl.† yak. 253, Tire); ikisi de felsefe ve teoloji tarihinde son derece önemli bir yere sahiptir ve birçok akademik çalışmanın konusu olmuşlardır; burada, onların Kutsal Yazılar’ı ele alış biçimleri üzerinde kısaca durmakla yetineceğim.
Klement, Hristiyan Platoncu bir filozoftu, daha geniş çerçevede, felsefesi senkretiktir (Stoacı etik, Aristotelesçi mantık, Platoncu metafizik). Sahte ya da sapkın “gnosis” iddialarıyla ilgisi olmayan, Gerçek Gnostisizm adını verdiği konsepti savunmuştur. Üslubu gizemli ve açıkçası biraz kafa karıştırıcıdır. Klement, felsefenin gerekli olduğunu söyler ve bir bakıma felsefeyi teolojinin hizmetkârı olarak görür; felsefe, Mesih’in gelişinden önce Yunanlılar için doğruluk yolunda gerekliydi, şimdi ise dindarlığa yardımcı olmaktaydı, burhan/kanıtlama yoluyla imana erişenler için bir tür eğitim aracı ya da Yasa’nın İbraniler için Mesih’e hazırlık olması gibi, Helen aklını Mesih’e getirmek için bir eğitim aracı, Mesih’te yetkinleşecek olanlar için bir hazırlıktı. Klement için hakikatin yolu birdir, ama onun içine, daimi bir nehre aktığı gibi, her yandan akarsular akar.[1]
Klement, tefsir yönteminde büyük ölçüde Philo’dan etkilenmiştir; Eski Ahit’e ve Eski Ahit’in Tanrı’sına yönelik eleştirilere karşı güçlü bir savunma oluşturan alegorik tefsiri, Philo’nun Tevrat yorumlarına çok şey borçludur. Yazılarında Kutsal Yazılar’a yaptığı atıflar muazzamdır; daha sonra Kilise’nin Eski ve Yeni Ahit Kanonu’nu oluşturacak kitapların neredeyse tamamını kullanmış, Kutsal Yazılar’a, Yunan filozoflarının eserlerine yaptığı atıflardan çok daha fazla atıf yapmıştır; yazılarında Eski Ahit’ten yaklaşık 3200, Yeni Ahit’ten ise 5000 ayetten alıntı ya da ima vardır.[2]
Klement’in, Kutsal Yazılar’ın alegorik okumasıyla, insan bilgeliğinin tüm biçimlerini ilahi bilgeliğe bağladığı söylenebilir. Epidauros’taki Asklepios Tapınağı’nın kitâbesini [Tütsü kokulu tapınağa giren saf olmalıdır] Mesih’in sözleri ve Pavlus’un Korintlilere 1. Mektubu doğrultusunda yorumlar: Âşıklar tarafından bilinen Tanrı, aşktır, talimatla sadıklara bildirilen Tanrı, sadıktır, ilahi aşk yoluyla O’nunla müttefik olmamız gerekir, böylece bize itaat eden çocuklar gibi, hakikatin sözünü hatasız ve saf bir şekilde duyarak, benzer şekilde görebiliriz. Epidaurus’taki tapınağın girişine kitâbeyi yazan kişi, her kimse, işte buna işaret etmektedir. Saflık, kutsal düşünceler içinde olmaktır, İsa, “Bu küçük çocuklar gibi olmadıkça, Göklerin Egemenliği'ne giremezsiniz” der [Mat. 18: 2-3], çünkü orada Tanrı’nın Tapınağı’nın üç temel üzerine kurulduğu görülmektedir: İman, umut ve sevgi [1. Kor. 13: 13].[3]
Klement’e göre, Musa’nın felsefesi dört kısma ayrılmıştır: Tarihsel olan ve özellikle Yasama olarak adlandırılan (bu ikisi tam olarak etik incelemeye aittir), sunu/kurban ile ilgili olan (fizik bilimine aittir) ve Platon’un büyük gizemlere dayandırdığı, Aristoteles’in metafizik adını verdiği teoloji bölümü, “vizyon”. Yasa’nın anlamı, üç şekilde ele alınabilir: Ya bir sembol sergiler, ya doğru davranış için bir ilke koyar ya da bir peygamberlik/kehanet sözü söyler ve bunları ayırt etmek ve bildirmek aklı başında/olgun insanlara aittir, çünkü Kutsal Yazılar’ın tamamı, anlam bakımından tek bir Mikonos değildir, ama ilahi öğretinin birbiriyle bağlantısının peşine düşenler, ona mantıksal yetinin mükemmelliğiyle yaklaşmalıdır.[4]
Klement, Kutsal Yazılar’ın neredeyse tamamının muammalarla/bilmecelerle (enigma) ifade edildiğini söylemektedir ve verdiği örneklerden biri İsa’nın beş bin kişiyi doyurmasıdır.[5] Bu örnek, Mişkan ve eşyalarının mistik anlamına ilişkin bir dizi yorumun arasına sıkıştırılmıştır. Kurtarıcı, beş somunu çok mistik bir biçimde kırmış, dinleyicilerden oluşan kalabalığı doyurmuştur, çünkü var olan tek şey bunlarmış gibi, duyusal şeylere bağlı kalan kalabalık oldukça büyüktür. Gözlerini dört bir yana çevir ve gör ki, der Platon, bilgisizlerin hiçbiri dinlemiyor. Bunlar, elleriyle sıkı sıkı tutabildiklerinden başka hiçbir şeyin var olmadığını düşünenlerdir; varoluşun, eylemlerin, oluşum süreçlerinin ve görünmeyenlerin tamamını ya da bunların bir bütün olduğunu kabul etmezler. İşte bunlar, beş duyu organıyla hareket edenlerdir, ama Tanrı’nın bilgisi, bu tür insanların işitme yetenekleri ve benzeri organları için erişilmez bir şeydir.[6]
Klement, sembolik yorumlama tarzının birçok amaç için oldukça yararlı olduğunu düşünmüştür; doğru teolojiye, takvaya, zekânın sergilenmesine, veciz/kısa ve öz olmaya ve bilgeliğin sergilenmesine yardımcı olur. Gramerci Didymus’un da uygun bir şekilde belirttiği gibi, der Klement, sembolik dilin kullanılması ve bununla neyin kastedildiğinin açıklanması bilge insanın karakteristik özelliğidir.[7] Aynı şekilde, Kutsal Yazılar’ın doğru aktarılması ya da iletilmesi, kulakta duyulanları, yani gizli bir şekilde ve bir gizem içinde –çünkü böyle şeylerin figüratif/temsilen kulakta konuşulduğu söylenir- çatılardan ilan edilmesi, yani yüksek bir standartta anlaşılması ve ruhani açıdan yüce bir tavırla, Kutsal Yazılar’ı açıklayan hakikatin kanonuna göre ilan edilmesidir. Ne peygamberlik/kehanet ne de Kurtarıcı ilahi gizemleri herkes tarafından kolayca anlaşılabilecek şekilde basitçe açıklamıştır, bunlar ancak benzetmelerle ya da alegorik hikâyelerle ifade edilmiştir; Kutsal Yazılar’ın üslubu paraboliktir.[8]
Atilla Fikri Ergun – kolaydenemeler.substack.com
---
Dipnotlar:
[1] İskenderiyeli Klement, Stromata, Kitap I, Bölüm 5, felsefenin gerekliliği üzerine ayrıca bkz. Kitap VI, Bölüm 7, 8, 17, 18, William Wilson tarafından çevrilmiştir, Ante-Nicene Fathers, vol. 2 (İznik Öncesi Babalar, cilt 2), Alexander Roberts, James Donaldson ve A. Cleveland Coxe tarafından düzenlenmiştir, Buffalo, NY: Christian Literature Publishing Co., 1885, Kevin Knight tarafından New Advent için gözden geçirilmiş ve düzenlenmiştir
[2] Judith L. Kovacs, Clement’s Biblical Exegesis: Proceedings of the Second Colloquium on Clement of Alexandria (Olomouc, May 29–31, 2014) / Klement’in Kutsal Kitap Tefsiri: İskenderiyeli Klement Üzerine İkinci Kolokyum Bildirileri (Olomouc, May 29–31, 2014), Ed. Veronika Černušková, Judith L. Kovacs, Jana Plátová ile işbirliği içinde Vít Hušek, Brill, Kasım 2016’nın içinde Introduction: Clement as Scriptural Exegete: Overview and History of Research / Giriş: Kutsal Kitap Müfessiri Olarak Klement: Genel Bakış ve Araştırmanın Tarihçesi, s. 1
[3] İskenderiyeli Klement, Stromata, Kitap V, Bölüm 1
[4] İskenderiyeli Klement, Stromata, Kitap I, Bölüm 28
[5] Matta: 14: 13-21, Markos: 6: 30-44, Luka: 9: 10-17, Yuhanna: 6: 1-15
[6] İskenderiyeli Klement, Stromata, Kitap V, Bölüm 6
[7] İskenderiyeli Klement, Stromata, Kitap V, Bölüm 8
[8] İskenderiyeli Klement, Stromata, Kitap VI, Bölüm 15
II–İskenderiyeli Origen
“Alegorinin babası” olarak anılan Origen’in tefsiri, pek çok noktada Klement’in tefsirini takip eder. Pavlus’tan sonra geleneğin omuzlarında yükseldiği isim, Platoncu filozof Origen’dir, konumu eşsizdir, ancak ne yazık ki, Hristiyan dünyada büyük haksızlığa uğramıştır, değerlendirmesi bu denemenin konusu değil. David Bentley Hart, deyim yerindeyse nokta atışı yapmaktadır:
“Pavlus’tan sonra, tüm geleneğin daha fazla borçlu olduğu tek bir Hristiyan figür yoktur. Kilise’ye Kutsal Yazıları Mesih'in canlı bir aynası olarak okumayı öğreten, daha sonraki teslis teolojisinin ve Kristolojinin ilkelerini geliştiren, Hristiyan apolojetiğinin standartlarını görkemli bir şekilde belirleyen, tefekkür maneviyatının ilk ve en zengin açıklamalarını üreten ve basitçe söylemek gerekirse, gelişmiş Hristiyan düşüncesinin tüm yapısının temelini atan kişi Origen’dir.”[1]
Origen, tıpkı Pavlus gibi, Mesih’in gelişinin görkeminin, Musa’nın Yasası’nı gerçeğin ışığıyla aydınlatarak, Yasa’nın lafzının üzerine yerleştirilmiş olan perdeyi kaldırdığını ve O’na iman eden herkes için, sözün örtüsüyle gizlenmiş olan tüm bereketleri açtığını söyler.[2] Ancak Kutsal Yazılar’ı anlamak için izlenmesi gereken yöntem birçok kişi tarafından bilinmemektedir ve Yahudiler, kalplerinin katılığından ve kendi gözlerinde bilge görünme arzularından dolayı Kurtarıcı hakkında söylenen sözlerin kelimesi kelimesine anlaşılması gerektiğine hükmetmiş ve O’na inanmamışlardır; tüm yanlış anlamaların nedeni, Kutsal Yazılar’ın ruhani mânâsına göre değil, literal anlamına göre alınmasıdır.[3]
Kutsal Yazılar üçlü bir düzen içinde ele alınmalıdır; Origen, Özdeyişler’e atıfta bulunur [Özd. 22: 20], bu pasaj, Kutsal Kitap tefsirinde oldukça önemli bir rol oynamıştır ve Origen, “üç katlı öğretim” ya da “üçlü formda öğretim” olarak anlaşılan[4] bu pasajla –ki, bu çeviri Türkçede bulunamaz- Kutsal Yazılar’ın üç katlı anlamı doktrinini temellendirir. Tıpkı insan gibi [1. Sel. 5: 23] Kutsal Yazılar da ruh, can ve bedenden oluşur: Literal (beden), ahlaki (can) ve ruhani anlam (ruh). Daha sıradan bireyler, Kutsal Yazılar’ın bedeni (alışılagelmiş/yaygın ve tarihsel duyu) tarafından, önemli bir ilerleme kaydetmeye başlayanlar, dolayısıyla, bundan daha fazlasını görebilenler, Kutsal Yazılar’ın canı tarafından, Pavlus’un “Kusursuz olanlar arasında bilgelikle konuşuyoruz…” dediği [1. Kor. 2: 6] kimselere benzeyenler ise Ruh tarafından olduğu gibi (gelecek olan iyi şeylerin gölgesini taşıyan) Ruhsal Yasa’nın kendisi tarafından eğitilebilirler.[5] Her grup, kendine uygun olanı bulur/alır.
Origen, Kutsal Yazılar’da bedenin –yani anlaşılagelen tarihsel anlamın- her zaman bulunmadığını, sadece can veya ruh olarak adlandırılan şeyin anlaşılabildiği bölümlerin olduğunu belirtir.[6] Kutsal Ruh’un başlıca amacı, yapılması gereken ya da yapılmış olan şeylerde ruhani anlamın tutarlılığını korumaktır ve bunun için, herhangi bir yerde, tarihe göre gerçekleşen olayların ruhani bir anlama uyarlanmasını uygun görürse, gizli anlamı her zaman daha derinde gizleyerek, tek bir anlatım tarzında her iki türden bir doku oluşturur. Ancak tarihsel anlatının, olayların ruhani tutarlılığıyla bağdaşmadığı/uygun hale getirilemediği yerlerde, bazen gerçekleşmemiş ya da gerçekleşmesi mümkün olmayan bazı şeyleri, bazen de gerçekleşebilecek, ama gerçekleşmemiş olan şeyleri yerleştirir ve bunu, bir kez bedensel anlamıyla ele alındığında, gerçeği içermesi mümkün görünmeyen birkaç kelime ya da cümleyle, başka bir seferde ise birçok kelime ya da cümle kullanarak yapar. Yasamayla ilgili bölümlerde de bu durum sık sık yaşanır; bedensel buyruklar arasında açıkça yararlı olan pek çok şey vardır, ama aynı zamanda hiçbir yarar prensibi bulunmayan, hatta bazen olanaksız olduğu düşünülen çok sayıda şey de vardır. Bunlar, Kutsal Ruh tarafından, yüzeydeki olayların ne doğru ne de yararlı olabileceğini görerek, daha derinde saklı olan gerçeği araştırmaya ve O’nun tarafından esinlendiğine/ilham edildiğine inanılan Kutsal Yazılar’da Tanrı’ya yaraşır bir anlam bulmaya yönlendirilmemiz için yapılmıştır.[7]
Origen, kuralları bu şekilde ortaya koyduktan sonra bir dizi örnek sıralar: Tanrı’nın, sanki bir çiftçiymiş gibi, cennette, doğuya doğru Aden’de ağaçlar diktiğini ve orada bir yaşam ağacı, yani gözle görülür, elle tutulur bir ağaç yetiştirdiğini, böylece, bedensel olarak ondan yiyen herkesin yaşam elde ettiğini ve başka bir ağaçtan yiyerek iyiyi-kötüyü bildiğini düşünecek kadar cahil kim vardır? Tanrı’nın günün serinliğinde cennette yürüdüğü ve Âdem'in ağaçların arasına saklandığı şeklindeki ifadelerin, Kutsal Yazılar’da figüratif/temsilen anlatıldığından, bununla bazı mistik anlamların iletildiğinden kimse şüphe edemez. Kabil’in, Rabbin huzurundan ayrılması, dikkatli bir okuyucunun Tanrı’nın huzurunun ne olduğunu ve bir insanın O’nun huzurundan nasıl ayrılabileceğini sorgulamasına neden olacaktır. Kutsal Yazılar’da gerçekleşmiş olarak kaydedilen, ancak yine de tarihsel anlatıma göre makul ve uygun bir şekilde gerçekleştiğine inanılamayacak şeyleri bir araya getirmek, isteyen herkes için çok kolaydır. Aynı şekilde, İblis’in, İsa’yı yüksek bir dağa çıkarıp, oradan –sanki Perslerin, İskitlerin, Hintlilerin krallıkları gözlerinin önünde ve bir dağın bitişiğindeymiş gibi- O’na dünyanın tüm krallıklarını ve görkemini göstermesi[8] nasıl gerçek olabilir? Buna benzer birçok örnek vardır; Müjdeleri dikkatle okuyan herkes, kelimesi kelimesine kaydedilmiş gibi görünen bu anlatılarda, tarihsel olarak kabul edilemeyecek, ancak ruhani bir anlamla kabul edilebilecek şeylerin birbirine eklendiğini ve iç içe geçtiğini görecektir.[9]
Origen, kelimesi kelimesine alındığında, saçma, gülünç, uyulması imkânsız olan Eski ve Yeni Ahit pasajlarından örnekler sıralamaya devam eder. Daha sonra, örneğin, İbrahim, İshak, Yakup ve eşlerinin Hebron’daki çifte mağaraya gömüldüğü, Şekem’in Yusuf’a bir pay olarak verildiği, Kudüs’ün, Süleyman tarafından Tanrı’nın Tapınağı’nın inşa edildiği Yahudiye’nin metropolü olduğu vb. tarihsel anlatılarda literal anlamın korunması gerektiğini söyler. Aynı şekilde, örneğin, “Annene babana saygı göster, zina etmeyeceksin…” vb. emirlerin herhangi bir ruhani anlam olmaksızın –ki, İsa’nın, emirleri daha derine inerek açıkladığını, dolayısıyla, burada Origen’le aynı fikirde olmadığımı belirtmeliyim- kendi başına yeterli olduğu, gözetenler için gerekli olduğu, bu emirlere harfi harfine uyulması gerektiği açıktır.[10] Diğer yandan, örneğin, şu ya da bu ulus tarafından saldırıya uğradığında, İsrail ulusunun, Kudüs’ün ya da Yahudiye’nin başına geldiği söylenen vb. olayların anlatımları, birçok durumda gerçekten meydana gelmiş olarak anlaşılamaz; bu noktalarda Kutsal Yazılar’dan açık ve belirgin açıklamalar talep edenlere, olayların tarihini anlatıyor gibi görünen bölümlerde, Kutsal Ruh’un amacının, anlamı örtmek ve gizlemek olduğu söylenmelidir.[11]
Tanrı’ya yakışmayan tüm ifadeler mecazen alınmalıdır. Örneğin, “Tanrı’nın gazabı”, O’nun hırsına veya tutkusuna işaret etmez, çok sayıda ve ağır günah işleyenleri sert yöntemlerle terbiye etmek için varsayılan, aslında herkesin günahları nedeniyle kendi üzerine getirdiği bir şeydir. Bize öfkelenmememizi söyleyen Kutsal Yazılar, Tanrı’yı tamamen özgür olmamızı istediği aynı hırsa veya tutkuya dâhil etmeyecektir. Tanrı’nın gazabıyla ilgili kullanılan dilin, “uyumasıyla/uykusuyla” ilgili söylenenlerden [örn. Mez. 44: 23] mecazi olarak anlaşılması gerektiği açıktır. Tehditler, kötülerin başına gelecek olanların imalarıdır ve bu, bir doktorun hastalarına, “Reçetelerime uymazsanız, diyetinizi ve yaşam tarzınızı sizi yönlendirdiğim şekilde düzenlemezseniz, bıçak kullanmak ve dağlama yöntemi uygulamak zorunda kalacağım” demesini tehdit olarak adlandırmak gibidir.[12] Tanrı’ya insani tutkular atfedilemez, O’nun yaratıklar tarafından duygusal patlamaya zorlanması söz konusu olamaz.
—Bir sözün literal mi, yoksa figüratif/temsili mi olduğunu anlamanın yolu ile devam edecek—
Atilla Fikri Ergun – kolaydenemeler.substack.com
---
Dipnotlar:
[1] David Bentley Hart, Saint Origen (Aziz Origen), First Things, Ekim 2015, fisrtthings.com – Son görüntüleme: 17 Ekim 2023
https://www.firstthings.com/article/2015/10/saint-origen
[2] İskenderiyeli Origen, De Principiis (İlk İlkeler Üzerine), Kitap IV, Bölüm 6, Frederick Crombie tarafından çevrilmiştir, Ante-Nicene Fathers, vol. 4 (İznik Öncesi Babalar, cilt 4), Alexander Roberts, James Donaldson ve A. Cleveland Coxe tarafından düzenlenmiştir, Buffalo, NY: Christian Literature Publishing Co., 1885, Kevin Knight tarafından New Advent için gözden geçirilmiş ve düzenlenmiştir
[3] İskenderiyeli Origen, De Principiis (İlk İlkeler Üzerine), Kitap IV. Bölüm 8, 9
[4] Özdeyişler: 22: 20: İşte ben onu sana üç şekilde, düşünce ve bilgi olarak açıkladım/İşte ben onu sana düşüncede ve ilimde üç şekilde anlattım.
[5] İskenderiyeli Origen, De Principiis (İlk İlkeler Üzerine), Kitap IV, Bölüm 11
[6] İskenderiyeli Origen, De Principiis (İlk İlkeler Üzerine), Kitap IV, Bölüm 12
[7] İskenderiyeli Origen, De Principiis (İlk İlkeler Üzerine), Kitap IV, Bölüm 15
[8] Matta: 4: 8-9, Luka: 4: 5
[9] İskenderiyeli Origen, De Principiis (İlk İlkeler Üzerine), Kitap IV, Bölüm 16
[10] İskenderiyeli Origen, De Principiis (İlk İlkeler Üzerine), Kitap IV, Bölüm 19
[11] İskenderiyeli Origen, De Principiis (İlk İlkeler Üzerine), Kitap IV, Bölüm 23
[12] İskenderiyeli Origen, Contra Celsum (Celsus’a Karşı), Kitap IV, Bölüm 72, Frederick Crombie tarafından çevrilmiştir, Ante-Nicene Fathers, vol. 4 (İznik Öncesi Babalar, cilt 4), Alexander Roberts, James Donaldson ve A. Cleveland Coxe tarafından düzenlenmiştir, Buffalo, NY: Christian Literature Publishing Co., 1885, Kevin Knight tarafından New Advent için gözden geçirilmiş ve düzenlenmiştir